8 Nisan 2012 Pazar

Kısa Film


Amacımız

Arkadaşlar amacımız özel gereksinimli bireyler hakkında teorik bilgi vermek değil onların toplumda farkındalığını artırmaktır.
Hepimiz üstümüze düşeni ne kadar yapıyoruz acaba ?
İnsanlara ne kadar faydalı olabiliyoruz ?
Ne kadar insanız ?
    Hayat kimseye seçme hakkı tanımaz aslında.Anne rahmine düştüğümüzde başlar bu serüven.Seçme hakkımız yoktur yaşayacağımız hayatı.Elimizde ki tek şey insan olduğumuzdur.!
Evet insan olduğumuzdur diyorum.İnsanız çünkü birbirimizi anlayabiliriz.Kimimiz esmerizdir,kimimiz beyaz tenlerin hiç bir önemi yoktur.Dillerin,dinlerin,ırkların..Sonuçta insanız hepimiz.Fazlamız yok kimseden bir eksiğimiz de. İNSANIZ HEPİMİZ
        Tam bu noktada başlar işte hayat.Belki kulağımız duymaz'işitme engelli' oluruz.Belki vucudumuz yetersizdir'fiziksel engelli'oluruz.Belki diğerleri gibi anlayamayız hayatı'zihinsel engelli'oluruz ama yine de İNSANIZ hepimiz..
               Bu konuyu ünlü Türk düşünür Nasrettin Hoca çok güzel anlatmıştır aslına :

Nasrettin Hoca'ya sormuşlar:
“Kimsin?”
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca:
...“Sen kimsin?”
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş Nasrettin Hoca.
“Herhalde vali olurum” diye cevaplamış adam.
“Daha sonra?” diye üstelemiş Hoca.
“Vezir” demiş adam.
“Daha daha sonra ne olacaksın?”
“Bir ihtimal sadrazam olabilirim.”
“Peki, ondan sonra?”

Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş:
“Hiç.”
“Daha niye kabarıyorsun be adam. Ben şimdiden senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım:

"Hiçlik makamında!”
   

''BİZ DE VARIZ''

Aslına hiç bir engelin engel olmadığının ispatı bu video..
Aslında hepimizden daha yetenekli olduklarının ispatı..
Yüreklerindeki cesaret
Haykırıyorlar aslında dünyaya
''BİZ DE VARIZ ''

Karanlığa Söyleneceğine Bir Mum da Sen Yak


Gözlerini açtığında yeniden doğmuştu sanki Eftelya. Dünyaya geldiğine, var olduğuna, yaşadığına hiç bu kadar sevinmemişti. Ondört yaşındaydı ama ilk defa bugün yüzü ayın ondördü gibi parıldıyordu. İçindeki heyecan nerdeyse damarlarından dışarı çıkacak adeta kalbi yerinden fırlayacaktı. Bu ana kadar yenik düştüğü zamana sevinç gülcükleriyle şimdi bir başka meydan okuyordu. Mutluydu, sevinçliydi, umut doluydu.
Gözleri o kadar ışıldıyordu ki güneş bile Eftelya’nın gözlerine bakamaz olmuştu.Bu mutluluğu, bu heyecanı, bu coşkuyu, bu sevinci, bu hasret kaldığı özlemi ölümsüzleştirmeliydi. Var gücüyle koşup kardeşinin çalışma masasının başına geçti. Eline kağıt kalem aldı ve duygu dolu metnini yazmaya başladı.‘Ben seni böyle bilmezdim hayat. Sen benim için çabuk geçip gitmesini istediğim bir zulümdün. Bir işkenceydin. Bana hiç mutluluk vermedin.
Doğduğumda ne kadar şanslı bir bebek demiş herkes. Ama öyle ya herkeste yanılabilirmiş meğer. Hatırlamadığım o ilk iki yılımın güzel olduğuna gerçekten bende inanıyorum. Ama önüme doğum günü hediyesi olarak verdiğin o kaza… Oldu mu ya hayat. Yapılır mıydı bu, bu küçücük şirin mi şirin bebeğe? Geri kalan ömrümün işkencesini, gülücüklerimle süslediğim hayattan hiç beklemezdim doğrusu. Oniki yıl boyunca yürüyememek, koşamamak, oynayamamak… En zoruma gidende önemsenmemek… Engelli olarak gönül engellilerin arasında yaşamak ne zor bir iştir biliyor musun hayat? Olsun be hayat.
Canın sağ olsun. Şimdi öyle mutluyum ki; bana binyıl ömür versen hiç bu kadar mutlu olamazdım. Adım atabilmenin bu kadar değerli, ayakta durabilmenin bu kadar keyifli, istediğin zaman istediğin yere doğru yürüyebilmenin bu kadar coşkulu olduğunu öğrenemezdim.’Kalemi ve kâğıdı kardeşinin çalışma masasının üzerine bıraktı. Yalın ayak koşarak evlerinin önünde bulunan bahçeye fırladı. Gözlerini kapadı. Çimlerin üzerine basarak çimlerin yumuşaklığını iliklerine kadar hissetmeye çalıştı. Başardı da. Sonra toprağa bastı. Toprağın nemini iliklerine kadar hissetmeye çalıştı. Başardı da. Sonra taşların, çalı çırpının… Bir ara ayağına bir diken batıverdi. Çok canı acımıştı ama gülümsedi Eftelya. Ayaklarıyla acı da duyabiliyordu. Ne kadar güzel bir duyguydu bu.Saatlerce bahçede oynadıktan sonra tekrar evin kapısından içeri girdi. Üşümüştü ayakları. Hemencecik yorganın içine giriverdi. Ayaklarını biraz ısıtmaya çalıştı. Kafası karışmışmıştı Eftelya’nın.
Ayaklarının üşüdüğüne mi sevinsin yoksa ısındığına mı? Her ne olursa olsun iki durumu da yaşamak onun için paha biçilmez güzellikteydi.Yavaş yavaş gözleri ağırlaştı Eftelya’nın. Çok keyifliydi. Uyumak istemiyordu. Fakat vücudu bu kadar neşeyi kaldıramamıştı. Yüzündeki tebessümle birlikte istemese de uykuya dalıp gitti.Sabah kardeşinin sesiyle gözlerini açtı Efteya. Gözlerinde yine o ışık, yüzünde yine o tebessüm vardı.Kardeşi babasından ısrarla bir çalışma masası istiyordu. Ne garip diye mırıldandı Eftelya. İkinci bir masayı neden isterdi ki. Ama yanılmıştı Eftelya.
Kardeşinin gerçekten bir çalışma masası yoktu.Dona kaldı Eftelya. Yüzünde ömründe ilk defa oluşan bir hal vardı. Rüyamıydı yoksa yaşadıklarım diye düşündü. Ayaklarını hareket ettirmeye çalıştı. Olmadı. Kütük gibiydi. Kımıldamayı bırak ayaklarını hissedemiyordu bile. Şoka girmişçesine göz bebekleri bile donuklaşmıştı Eftelya’nın. Bir ara Hayat… diye mırıldanıverdi. Sonra ağlamaklara hıçkırıklara boğuldu. Uzunca bir süre hıçkıra hıçkıra ağlamıştı Eftelya. Artık ne gözlerinde bir damla yaş ne de ağlayacak dermanı kalmıştı. Dakikalarca sessiz kaldıktan sonra yüzüne yine ağır ağır bir tebessüm gelivermişti.
Rüyada yaşadıkları gelmişti Eftelya’nın aklına. Rüyada da olsa o güzel duyguları yaşadığı için Rabbine şükür etti.Ertesi gece yine benzer rüyalar gördü. Diğer gece yine benzer rüyalar. Bu böylece sürüp gitti. Artık Eftelya geceleri yaşıyordu sanki hayatı. Hayat ona rüyalarda gülümsüyordu. Rüyada da olsa çok güzel bir duyguydu bu onun için. Bu yüzden Eftelya neredeyse daha güneş batmadan yatağa giriyor rüyalarını görmeye daha doğrusu özlem duyduğu hayatı yaşamaya başlıyordu. O gece yaşayandı                                                          

30 Mart 2012 Cuma

Sinama


3 idiots:Filmde kısaca aslında hiç bir insanın mükemmel olmadığını  her insanın ve her sistemin eleştirilebileciğini anlatıyor.Hint yapımı olan bu film gerçekten harika ailece izleyebileceğiniz bir film.


My name is Khan:Filmde aspergos sendromu olan bir insanın başına gelenlerden bahsediliyor.Filmin en çarpıcı yanı ise terörün bir dini olmadğını vurgulaması.Gerçekten süprizlerle dolu bir film.

Sınırda: Irkçılığı lanetleyen müthiş bi yapım.Filmde Fransanın kozmopolit yapısına dikkat çekilmiş.+18 sahneler içeren insanın kanını donduran bir yapım.

Savaş ve Çocuk

Aslında bu fotoğraf neler anlatıyor insana..
Biz çocukken babamızın kravatlarını takardık.Onlara özenirdik çünki.Biz çocukken annemizin topuklu ayyakkabılarını giyerdik..Çünki bizim çocukluğumuzda kan ve göz yaşı yoktu.Ölüm korkusu yoktu bizim çocukluğumuzda.Umutlarımız engelsizdi bizim mesela öğretmenlerimiz sorduğunda en büyük hayalimizi kimimiz öğretmen kimimiz doktor kimimiz mühendis olmak derdik.Çünki biz de yarın için bir korku yoktu.Onların belki de en büyük hayaliydi yaşamak,annesi ile babası ile beraber bir aksam yemeğine daha oturmak oda (olursa !! )
Çünki onlar SAVAŞIN ÇOCUKLARI idi.Biz ise anne ve babamızın ! 
Bu perşembe daha 3.sınıf öğrencisi olan Somolili Abdullah ile tanıştım.Daha 12 yaşındaydı.Bambaşka bir iklimde bambaşka bir diyarda.Sırtında çantası benim okuduğum ilk öğretim okuluna gidiyor.Babasını sorduğumda boynunu bükerek şehit cevabını verdi.Ve ben utandım insanlığımdan..
Derdimiz ne ki şu küçücük dünyada paylaşamadığımız ne?
Alın saltanat sizin olsun!
Alın toprak sizin olsun!
Alın petrol sizin olsun !
Ama bırakın çocukları anasız babasız büyümesinler..!

Engelliler Hakkında

Aslında Tanrı'nın suçsuz çocuklarıdır onlar.Nerden bilebilirlerdi ki farklı olacaklarını.Kimin elinde de onların elinde olsun 'KENDİ KADERİNİ' yazmak.
Hani dünya üzerinde 7 milyar insan olduğu söylenir.Tenleri farklı dilleri farklı dinleri ayrı parmak izleri bile ayrı..
İşte onlarda her insan gibi farklı.Farklılıklarınız hepiniz için övünç kaynağı olurken onlar için neden utanç kaynağı olsun..